Türkiye’de otoriterlik, medyada çoğulculuğun altını oymakta ve gazetecilerin haber yapma özgürlüğünü her zamankinden daha fazla kısıtlamakta.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün medya sahipliği verilerine göre, ulusal medyanın %90’ı ve medyayı düzenleyen kurumların tümü artık hükümetin kontrolü altında. Basına yönelik saldırılar son yıllarda arttı, RSF “internette neredeyse sistematik sansür, eleştirel medya kuruluşlarına karşı açılan anlamsız davalar ya da yargı sisteminin kötüye kullanılmasını” kınıyor.
Basın mensupları, yakın zamanda yürürlüğe giren ve kasıtlı olarak dezenformasyon veya “yalan haber” yayınlamaktan suçlu bulunan muhabirleri üç yıl hapis cezasıyla tehdit eden tartışmalı bir dezenformasyon yasası nedeniyle daha fazla zorlukla karşı karşıya. 2023’te mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı görevden alabilecek tarihi bir seçime hazırlanan Türkiye için bu durumun sonuçları ciddi. Uzmanlar, ülke için kritik bir dönemde, yasanın basın özgürlüğüne daha da sert kısıtlamalar getirdiğini belirtirken, basının kendisinin de bir propaganda aracına dönüştürüldüğü konusunda uyarıyorlar.
Ancak tüm bunlara rağmen GIJN Türkçe bölümü bu yıl gazeteciler tarafından üretilen övgüye değer hikayeler yine de buldu. Aşağıda, 2022 yılında üretilen araştırmacı gazetecilik, foto muhabirliği ve belgesel çalışmalarının sekiz önemli örneğine yer veriyoruz.
Listede, aşırı yoksulluk, şiddet ve sosyal gözetim konularına sert bakışlar atan haberler yer alırken, araştırma yöntemleri, veri kaynakları ve teknik kullanımları ve sosyal hesap verebilirlik nedeniyle seçilmiş haber örnekleri de yer alıyor.
Bir Kitlesel Gözetim Hikayesi: BTK-Gate
Bağımsız internet sitesi Medyascope‘tan araştırmacı gazeteci Doğu Eroğlu, sızdırılan belgeleri kullanarak Türkiye’deki internet servis sağlayıcılarının kullanıcı verilerini Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bağlı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) gönderdiği bir kitlesel gözetim operasyonunu ifşa etti. Eroğlu, “Ziyaret ettiğiniz web siteleri, WhatsApp’ta mesajlaştığınız veya aradığınız kişiler, konum verileriniz ve daha fazlası her saat BTK’ya gönderiliyor” dedi. Araştırmasının en endişe verici unsurlarından biri, verilerin anonimleştirilmemesi, yani her veri paketinin kullanıcının kimliğini içerecek şekilde gönderilmesi. Gazeteci, bu düzeyde bir gözetimin, “kurumun, kullanıcıların hangi web sitelerini ziyaret ettiklerini ve hangi uygulamaları kullandıklarını kimlikleriyle birlikte kaydetmesini sağladığını” belirtiyor. 2020 Aralık tarihli bir belge, tüm kullanıcıların İnternet trafik kayıtlarını talep edenin BTK olduğunu ve aynı kurumun buna uymayan İnternet servis sağlayıcılarının “cezalandırılacakları” konusunda uyardığını öne sürüyor. BTK belgeyi gönderdiğini inkar etmedi ve soruşturma muhalefet partileri tarafından ele alındı ve mecliste soru önergeleri verildi.
Gölge Diplomatlar
Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (ICIJ) son küresel araştırması fahri konsolosların kuralsız ve şaibeli dünyasını gözler önüne seriyor. DW Türkçe’den araştırmacı gazeteciler Pelin Ünker ve Serdar Vardar ICIJ ile iş birliği içinde hazırladıkları araştırma, Türkiye’nin yurtdışındaki fahri konsoloslarından en az dördünün vize sahteciliği, dolandırıcılık ve ihaleye fesat karıştırma gibi suçlamalarla farklı skandallara karıştığını ortaya koydu. Muhabirler, Türkiye’de 50 kadar fahri konsolosun uyuşturucu sevkiyatından hayali ihracata, yasadışı bahisten insan kaçakçılığına kadar her türlü olaya karışmakla suçlandığını tespit etti. Gönüllü diplomatlar olan fahri konsoloslar genellikle büyükelçilik ya da konsolosluk bulunmayan yerlerde ülkeleri temsil ederler. Ancak müfettişler Türkiye’de yabancı ülkeleri temsil eden kayıtlı fahri konsolosların sayısında büyük bir artış olduğunu bildiriyor. 2011’de 183 olan bu sayı son listede 328’e yükseldi.
Kumun Gecesi
Bağımsız film yapımcısı ve yönetmen Ali Ergül bu belgeselde, yüksek miktarda kristal silika tozu solumaktan kaynaklanan uzun süreli bir akciğer hastalığı olan ölümcül silikozis hastalığını araştırıyor. 1980’lerin sonlarından itibaren İstanbul’daki denim atölyelerinde çalışan insanlar, denime “yıpranmamış” bir görünüm vermek için silika veya silika içeren kumun kullanıldığı “kumlama” adı verilen bir işleme maruz kaldılar. Bu hastalık nedeniyle kaç işçinin hayatını kaybettiği bilinmemekle birlikte, 2004 yılında tekstil işçisi Kenan Temiz’in silikozis hastalığından ölmesi, Türkiye’deki kumlama atölyelerinin kapatılmasına yol açmıştı. Ancak film yapımcısı, tedavisi mümkün olmayan silikozis hastalığına yakalanan çok sayıda fabrika işçisine ulaştı, bazıları maluliyet nedeniyle emekli oldu ancak zamanla hastalıkları ilerledi, daha da kötüleşti! Belgesel yıllar boyunca sessiz kalan ve mücadeleleri bilinmeyen bu hastaların hikayesini anlatıyor. Uluslararası film festivallerinde gösterilen ve Uluslararası Kısalar festivalinde 2020‘nin en iyi kısa belgeseli dalında finalist olan film, Türkiye’de ancak bu yıl erişime açıldı. Belgesel, tekstil, madencilik ve mevsimlik tarım gibi sektörlerde yaygın hak ihlallerinin yaşandığı Türkiye’de, çoğu zaman perde arkasında gerçekleşen emek sömürüsünü görünür kıldığı için büyük yankı uyandırdı.
Bir Seller Ülkesi Olarak Türkiye
İklim Gazetesi, “gazeteciliği, yayıncılık sektörünü ve tüm alışkanlıkları yeniden düşünmeyi” amaçlayan çevreci bir yayın organı. Bu özel araştırma 1960’tan bu yana yaklaşık 800 kişinin ölümüne ve 800 milyon ABD Doları değerinde zarara neden olan Türkiye’deki yıkıcı sellere odaklanıyor. Uzmanlar genel olarak çarpık kentleşmenin, taşkın yataklarına inşa edilen toplu konut projelerinin ve kötü denetimlerin son yıllarda daha şiddetli sel baskınlarına yol açtığını söylüyor ancak gazeteciler bu araştırmada sonuçlara odaklanıyor. Araştırmacılar, 2018 ve 2019 yıllarının sel açısından özellikle kötü yıllar olduğunu ve bu yıllarda 300’den fazla olayın meydana geldiğini tespit ediyor. Türkiye’nin son 12 yılda 8.274 “meteorolojik afet” yaşadığına dikkat çekiliyor. Sadece geçen yıl görülen aşırı hava olaylarını şöyle: 107 sel, 66 orman yangını, 16 kar olayı ve 39 toprak kayması yaşandı.
Geri Gönderme Merkezinde İşkence ve Kötü Muamele İddiaları
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2021 yılında “polis ve asker gözetiminde ve cezaevlerinde işkence, kötü muamele ve zalimane ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele iddialarında artış” uyarısında bulunmasıyla birlikte, Türkiye’deki cezaevlerinin koşullarıyla ilgili endişeler giderek artıyor. Araştırmacı gazeteci Burcu Karakaş, DW Türkçe için hazırladığı bu haberde, tahliye edilmesine günler kala hayatını kaybeden “Ferhan Y” adlı mahkum da dahil olmak üzere, gözaltında ölüm ve kötü muamele konularını inceliyor. Bir aile üyesi Karakaş’a, ölmeden önce çekilen bir fotoğrafta Ferhan’ın dudaklarının ve gözlerinin şişmiş olduğunu söylüyor. Ailesine kalp krizinden öldüğü söylense de, ölüm belgesinde gizemli bir şekilde bulaşıcı bir hastalıktan öldüğü yazıyordu. Gazeteci, daha geniş anlamda, avukatlar ve insan hakları savunucuları arasında suç duyurularının cezasız kaldığı ve cezasızlığın şiddeti pekiştirdiği yönündeki endişeleri aktarıyor. Bu hikaye, geri gönderme merkezleri ardında yaşayanlara nasıl davranıldığına dair bir fikir vermekte, yetkililer, gardiyanlar ve idareciler hakkında önemli soruları gündeme getirmekte.
Yanmış Ormanda Çalışmak
Orman yangınları son üç yılda Türkiye’nin büyük bir bölümünü kasıp kavurdu; bazıları iki hafta kadar sürerken, bazıları ormanlık alanlarda hızla ilerleyerek geri dönüşü olmayan izler bıraktı. Bu 20 dakikalık belgesel, yangınlar söndükten sonra neler olduğunu araştırıyor ve yoksulluk içinde yaşarken devasa yamaçları çoğu elle temizleyen işçilere odaklanıyor. Belgesel yapımcısı Kazım Kızıl araştırmasına nasıl başladığını anlatıyor: “Bir gün haberleri izlerken insanların bu yanmış ormanlarda ağaçları kesip biçtiklerini gördüm. Ekipmanlarımı arabaya koydum ve yola çıktım. Onları bulmak zor olmadı.” Film, ülkenin yanmış ormanlarını temizleyenlerin zorlu ve çoğu zaman kirli çalışma koşullarına ışık tutuyor ancak hikaye daha da ileri giderek derme çatma evlerde yaşayan bu göçebe işçilerin nasıl daha büyük sorunlarla karşılaştığını ortaya koyuyor. Filmin kahramanları Sefa, Sait ve Sezai, enerji, temiz su ve gıdaya erişimdeki zorluklardan yolsuzluk yapan yetkililere ve işlerinin doğasında olan güvenlik sorunlarına kadar Türkiye’deki orman yangınlarının ön cephesinde yer alanların hayatlarına içeriden bir bakış sunuyor. Belgesel siyah beyaz çekilmiş ve İngilizce altyazılı. Sanatsal öğeleri emek sömürüsüne sert bir bakışla birleştiren belgesel büyük beğeni topladı ve 1,6 milyondan fazla kez izlendi.
Türkiye’de sağlık çalışanları arasında anestezik ilaç bağımlılığı: ‘Konuşulamayan bir yara’
BBC Türkçe’den Fundanur Öztürk–Efe Öç‘ün ortak çalışması olan bu araştırma, anestezik ilaç bağımlılığını araştırıyor ve sağlık çalışanlarının çalışırken nasıl uyuşturucu alışkanlığı edinebildiklerini inceliyor. Muhabirler, 2009 ile 2019 yılları arasında Türkiye’de acil bakım alanında çalışan 50 sağlık personelinin aşırı dozda uyuşturucudan öldüğünü tespit etti. Gazeteciler bu haber üzerinde çalışırken, bu yılın Haziran ve Ekim ayları arasında “anestezi, acil servis veya yoğun bakımda” çalışan altı sağlık çalışanı da “şüpheli” koşullarda hayatını kaybetti. Uzmanlar bu araştırmayı yürüten gazetecilere, sağlık çalışanlarının mesleki tükenmişlik nedeniyle, ağrıyı dindirmek için ve hatta uzun vardiyalar sırasında uyanık kalmak için anestezik ilaçlara yönelebildiklerini ve zorlu çalışma koşulları ve düşük hasta-doktor oranlarıyla boğuştuğunu söylüyor. Ekip tarafından görüşülen bir doktor, ciddi bir “depresyon ve tükenmişlik sendromu” yaşadığı için bir meslektaşının ilaçlarını nasıl kabul ettiğini anlatıyor. Bu kapsamlı araştırma, uzmanlarla, aşırı dozdan hayatını kaybeden bir hemşirenin ailesiyle ve reçetesiz ilaçlarla uğraşan sağlık görevlileriyle yapılan röportajları içeriyor.
Evsiz ve Kadın Olmak
“Türkiye’de Evsiz ve Kadın Olmak” çekiminin yönetmeni araştırmacı foto muhabiri Fatih Pınar, “Sokakta yaşamak zorunda kalan kadınların dünyasını anlatmaya çalışırken, tahmin edersiniz ki hepsinin hikayesinin arkasında baba, koca, ağabey ve devlet odaklı bir erkek şikayeti var” diyor. İstanbul’da çok sayıda evsiz kadınla görüşerek hikayelerini araştıran gazeteci, birçoğunun erkek şiddetine maruz kaldığını ve aile içi çatışmalar nedeniyle evden kaçtığını tespit etti. Araştırma, çocukken zorla evlendirilen ve 13 yaşında anne olan İnci’nin hikayesini de içeriyor. İnci’nin hikayesi aile içi istismardan şiddete ve hapishane günlerine kadar uzanıyor. İstanbul’daki evsizlere belediye tarafından geçici barınma imkânı sunuluyor ancak araştırmalar sorunun çözümüne yardımcı olmak yerine evsizlerin sayısının arttığını gösteriyor. Türkiye’de bu gibi hikayeler önemli çünkü evsizler hakkında çok fazla haber yapılmıyor ve güncel veriler çok az. Pınar, bu konuya ışık tutarken, görüştüğü kişilerin çok insani bir portresini de çiziyor: Görüştüğü bir isim en büyük hayalinin bir evinin olması, bir işinin olması ve çocuklarını görebilmek olduğunu söylüyor. YouTube’da +90 kanalında yayınlanan belgesel, evsizliğin neden-sonuç ilişkisini dramatize etmeden irdelerken, bir yandan da bu kadınların günlük yaşamlarında karşılaştıkları zorlukları grafiklerle gözler önüne seriyor.
Ek Kaynaklar
Sürgündeki Gazeteciler Çin, Burundi, Venezuela, Rusya ve Türkiye’de Araştırmaya Nasıl Devam Ediyor?
Editörün Seçtikleri: 2021’in Türkiye’den En İyi Araştırma ve Veri Hikayeleri
Pınar Dağ, GIJN Türkçe’nin editörü ve Kadir Has Üniversitesi‘nde öğretim görevlisidir. Veri Okuryazarlığı Derneği (VOYD), Veri Gazeteciliği Platformu Türkiye ve DağMedya‘nın kurucularındandır. Veri okuryazarlığı, açık veri, veri görselleştirme ve veri gazeteciliği konularında çalışmakta ve 2012 yılından bu yana bu konularda atölye çalışmaları düzenlemektedir. Aynı zamanda Sigma Veri Gazeteciliği Ödülleri jürisinde yer almaktadır.